İBB Lideri ve millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu, Müze Gazhane’de düzenlenen ‘Milletin İktidarında Türkiye Konuşmaları’ etkinliğinde gençlerle bir ortaya geldi. millet İttifakı iktidarında yapılacakların özetini gençlerle paylaşan İmamoğlu, onlardan gelen soruları da yanıtladı.

İmamoğlu, bir öğrenciden gelen, “AK Parti, geçtiğimiz hafta bir seçim beyannamesi yayınladı ve burada İBB’nin de Fazla Çok yaptığı çalışmalar vaat olarak verildi. Mesela, zelzele bölgesine ve afet bölgesine deniz hastanesi göndermek üzere.

Siz, bu mevzu hakkında ne düşünüyorsunuz” sorusuna, “21 Yıl bu ülkeyi yöneten bir anlayış, seçime bir ay kala vaatte bulunuyorsa, onu silin başınızdan. Gidin oyunuzu kullanın. Bu rejimi değiştirin. 21 yıldır yöneten bir akıl, bugün oraya gemi yollayacağını vesairesini söylüyorsa; yazıklar olsun. Ne diyeyim. Canlara içim yanıyor” cevabını verdi. 

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Lideri ve millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu, Kadıköy’deki Müze Gazhane’de düzenlenen “Milletin İktidarında Türkiye Konuşmaları” etkinliğinde gençlerle bir ortaya geldi. millet İttifakı’nın mutabakat metninde ele alınan hususlar üzerinden düzenlenen ve Vakit vakit yağmur altında gerçekleştirilen aktiflikte konuşan İmamoğlu, özetle şunları söyledi: 

“15 MAYIS SABAHI NASIL BİR TÜRKİYE’YE UYANMALIYIZ”

“20 yılı aşkın müddette, bir iktidar devrinde Türkiye’nin yaşadığı birtakım süreçler Laf konusu. Bilhassa gençler, kendilerini Fazla köşeye sıkışmış hissediyorlar. Türkiye’nin farklı yerlerindeyim ve bu farklı yerlere gitgide en Fazla gençlerin gözünde bir ümit arayışı var. Ümitsizlik var. Tabiri caizse bu türlü limiti dolmuş durumda. O bakımdan bu tarafını halletmemiz lazım. Türkiye, 32-33 ıslak ortalamasında bir topluluk. Gencecik bir nüfusa sahibiz. Tarihi bir vakitten geçiyoruz. 15 Mayıs sabahı nasıl bir Türkiye’ye uyanmalıyız ya da uyanmak istiyorsunuzu merak ediyorsunuz. O bakımdan bilgi sahibi olmalısınız. Merak ettiğiniz 15 Mayıs sabahını daima Bir arada kavramlandırmalı, geliştirmeli ve Amade etmeliyiz. millet İttifakı, bu noktada, bu seçimin sonunda nasıl bir Türkiye vaat ediyor? Nasıl bir devlet, nasıl bir demokrasi kurmak istiyor? Tüm bunlar Kıymetli sorular. 4-5 toplantıda bu bahisleri tartışacağız. İçinde kimi teknoloji olacak, kimi Lokal idareler olacak. İçinde kimi gençlik olacak, sanat olacak, eğitim olacak, birçok mevzu olacak.”

“GETİRİLEN CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ, DEVLETİMİZİ DE DEMOKRASİMİZİ DE DEJENERE ETTİ”

 

“Bugün millet İttifakı’nın vizyonundaki devlet ve demokrasi kısmıyla başlamak istiyorum. Devletimizin bugün nasıl bir devlet olduğunu konuşarak başlamanın bize daha uygun bir fotoğrafı çekip yorumlama talihini sağlayacağını düşünüyorum. Bu Yıl 100 yaşına giren bir Cumhuriyetimiz var. 2016’daki vuruş teşebbüsü akabinde yapılan anayasa değişikliğiyle, istediğimizden apayrı yere bizi taşıdığını götürdüğünü de söylemek mümkün. Getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, devletimizi de demokrasimizi de ne yazık ki dejenere etti ve rayından çıkarttı. 100 sene Evvel kurup, ihtimamla geliştirdiğimiz Cumhuriyetimiz, birkaç Yıl içerisinde anlaşılamaz bir biçimde bir Şahıs devletine dönüştü. Yani bir şahıs ne istiyorsa ne diyorsa olduğu ve aksisini düşünenlerin cezalandırıldığı bir sisteme dönüştürüldü. Artık devlet ve Cumhuriyet değil, her hususta bir partinin konuşulduğu, parti projesi, parti devleti, parti kurumu, parti takımı üzere hiç de Dilek etmediğimiz, 21. yüzyılın ortasına hakikat giderken Fazla farklı bir sürece evirildi.”

“DEVLET İŞLERİ TARİHİMİZDE HİÇ OLMADIĞI KADAR ŞAHSİLEŞTİ”

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle geçen 5 yılın sonunda, devlet işleri tarihimizde hiç olmadığı kadar şahsileşti. Ve hatta keyfi uygulamalara dönüştü. Bir anda dün söylediğinin tam zıddını yapabilen bir duruma evrildi. Devlet işlerinde şahsileşmenin ve keyfileşmenin en ağır bedelini de ne yazık ki bu ülkenin 86 milyon insanı ödüyor. Canla, başla, daima Birlikte inşa ettiğimiz kurumlarımızın içi boşaltıldı, yıpratıldı ve hatta prestiji sarsıldı. Başta iktisat idaresi olmak üzere devletimizin kilit noktalarına işinin ehli olmayanların geldiği bir sistem ne yazık ki bize hükmeder oldu. Bürokrasimiz, Saray’dan ve Cumhurbaşkanı’ndan Müstakil Amel yapamaz hale geldi. Biricik bir kişinin iki dudağı ortasına sıkışan bir memleket, bir ülke, bir devlet. Devletin işleyişinde ne sistem kaldı, ne kural. Yasama ve yargının, yürütmenin; yürütmenin ise Biricik bir kişinin, Cumhurbaşkanı’nın denetimine geçtiği bir sistemle karşı karşıyayız. Mahkemeler -ki birebir yaşadıklarım nihayet 5-6 ayda- siyasetin buyruğuna girdi. Yani Siyaset ne istiyorsa, mahkemeler o kararı verir durumda. Hatta yargıda Fazla Kıymetli bir karar bekleniyorsa, herkes dönüp Saray’a bakıyor, nasıl bir talimat istikbal diye. Bunlar alenen sokakta konuşulur oldu. Sokakta, resmi dairelerin koridorlarında, hatta mahkemelerin koridorlarında konuşulur oldu. Yargı bağımsızlığının sona erdiğini daima birlikte yaşıyoruz. 100 yıldır hukukun üstünlüğünü sağlayacağız diye gayret ederken, üstünlerin hukuku ülkeye hâkim oldu. Bu Fazla tehlikeli, Fazla tehditkar bir ortam. Gençlerin en Fazla kasvet duyduğu Amel bu.”

“DÜNYANIN TAM ZIDDI BİR BİÇİMDE, OTORİTERLEŞEN BİR TOPLUMA DÖNDÜK”

“Etki-tepki kavramlarının bu kadar üst düzeyde ve bu derece Aleni bir toplumun olduğu dünya ortamında, biz tam aykırısı bir biçimde otoriterleşen bir topluma döndük. Bu o Fazla ürkütücü bir kayıp. Daha da berbatı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Kurtuluş Savaşı’nın en güç vaktinde bile canla, başla savaşıp, memleketin bahtına hükmeden, istikamet veren Şanlı Meclis’i yok etti. Kapısında ‘Egemenlik kayıtsız koşulsuz milletindir’ Türkiye Aka millet Meclisi’ni tümünden yok etti. Memleketin yazgısıyla ilgili Tüm Değerli kararlar, Meclis’te ve ortak akılla değil, Cumhurbaşkanlığı sarayında birkaç kişinin olduğu, hatta o birkaç kişinin olduğu da demeyelim, 2-3 kişiyseler de 2-3 kişinin gidip, Biricik kişinin kaldığı bir masada kararlar alınıyordu. Yetmedi; demokrasilerin olmazsa olmazı kabul edilen Anlatım özgürlüğü ortadan kaldırıldı ve bir kaygı iklimi, bir tehdit iklimi ortalığı sardı. Bilhassa medyanın baskı altına alınmış olması, gazetecilerin sıklıkla mahpusa atıldığı bir ortamın varlığı, toplumun susturulması, iktidara muhalif bir vatandaş Mevcut ise fikirlerini paylaşmaktan, kederlerini duyurmaktan korkar hale geldiği bir ortamı Mevcut etti.”

“SONU GELMEYEN BİR KUTUPLAŞMAYLA KARŞI KARŞIYAYIZ”

“Memleket bir Öbür tehditle de sonu gelmeyen bir kutuplaşmayla karşı karşıyayız. İnanılmaz Üzücü bir atmosfer var. Benim en Fazla canımı yakan şey; toplumda Allah’a şükür bu türlü Fazla beşerle bu türlü karşılaşmıyorum fakat Siyaset çalışmamızda, yani Türkiye’nin farklı bir yöresinde bir insanın kinci bir gözle bana baktığını kimi hissediyorum. Ve diyorum ki; İlah aşkına, bana niye bu türlü bakar bir insan? neden bakıyor? Beni dinlediğinden değil, benim fikirlerimi bildiğinden değil, Benim hakkımda birilerinin anlattığı şeylere inandığından dolayı, burada bulunan her insanın kıymetlerimiz dediğimiz kavramlar üzerinden, yani inancımız üzerinden, vatan millet sevgisi üzerinden, tabiat sevgisi üzerinden, ismi neyse bu kavramlar üzerinden bilip bilmediği bir metotla yargılayarak, bir kutuplaşma iklimi ve bunu bilerek, yapan koca koca yöneticiler. çok ayıp. çok yazık.”

“DEVLETİN NEREDEYSE BÜTÜN MAKAMLARI İŞİNİN EHLİ OLMAYANLARA TESLİM EDİLDİ”

“Farklı inançlara, farklı kimliklere sahip kesitlerden oluşması, bu ülkenin geleceği için bir zenginlik değilmiş de güya tehlike olduğunu bu insanlara hissettiren anlayışlar, bizlere bu yüzyıllık seyahatte Fazla Aka ziyan verdi. Cumhur İttifakı, devletimizi çağdaşlaştırmak, demokrasimizi dünyanın en ileri demokrasileri düzeyine çıkarmak yerine, eline geçirmiş olduğu 21 yıllık iktidarı periyodunda, Özellikle nihayet kısmında tam aksisini yaptı. Bu Fazla Sıkıntı bir durum. Keşke o denli olmasaydı. Bugün keşke iki ittifak, demokratik düzey içerisinde daha iyiyi yakalama gayreti verebilseydi. ancak ne yazık ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle, devletin neredeyse Tüm makamları işinin ehli olmayanlara teslim edildi. Devlette misyon alabilmenin temel ölçütü, liyakat ve ehliyet değil, açıkçası Saray’a ve Sayın Cumhurbaşkanına sadakat oldu. Hatta bu lisan o kadar kanıksandı ki. Yani İstanbul’da bir yangını söndüren, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiyesi. Ben, ‘Gidin yangını söndürün’ talimatı verebilir miyim? Yangın varsa, zati söndürülecek. O misyonu yapan beşerler var. En yetkili ve tesirli danışmanı, çıkıp kameralar karşısında, ‘Sayın Cumhurbaşkanı’nın talimatlarıyla yangını söndürdük’ dedi. İş, buraya kadar evrildi.”

“MİLLET İTTİFAKI OLARAK, TÜM BU MESELELERİN TAHLİLİ İÇİN YOLA ÇIKTIK”

“Bürokrasimizin her kademesi, devleti ve vatandaşı değil, ferdî ikbalini düşünen bireylerle doldu taştı. Bu Doğal birebir vakitte bir vasıfsızlık silsilesi oluşturdu. Bugün itibariyle Cumhur İttifakı, özgürlük ve demokrasi yerine; otoriterliği, Biricik renkli, Biricik sesli, gri bir devlet anlayışını temsil eder bir Vaziyet aldı. O nedenle akranlarınız her geçen gün ne yazık ki bu kentte, bu ülkede görüyorum umudunu yitiriyor. Ve pek çoğunuz elinize fırsat geçtiğinde, kelamlarında, bu toprakları terk etmek istediğini söylüyor. Bu duruma süratle nihayet vermek zorundayız. millet İttifakı olarak, bütün bu problemlerin tahlili için yola çıktık. Umudunuzu kaybetmemenizi istiyoruz. Ülkemizin farklı geleneklerinden, farklı siyasi anlayışlarından gelen partiler, Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde ve birleştirici vizyonuyla Yan yana geldi. Bu sayede Cumhuriyetimizin 100. yılına yakışır ve Kıymetli adımların atıldığı bir Yıl olması fırsatını daima birlikte yaşıyoruz.”

“14 MAYIS’TA TERCİHLERİMİZİ YANLIŞSIZ YAPMAK ZORUNDAYIZ”

“Bunun özgün bir halini, 2019 seçimlerinde, İstanbul’da yaşayan bir şahısım ben. 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinin, devletimizi ve demokrasimizi, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına yakışır bir biçimde tekrar inşa etmek için Fazla Kıymetli bir fırsat olduğunu hepinize hatırlatmak istiyorum. Natürel ki 14 Mayıs’ta tercihlerimizi yanlışsız yapmak zorundayız. diyar iktisadımızı lakin bu formda canlandırabilir ve demokrasi sürecimizi dünyanın gelişmiş ülkeleriyle birebir düzeye taşıyabiliriz. Buradan size Laf veriyoruz. Bu Laf hem Sayın Cumhurbaşkanı adayımız ismine bir kelamdır hem de ittifak ismine. Devletimizi kısa vakitte toparlayacağız. Toparlamakla kalmayacağız. Devletimizi süratle güçlendireceğiz. Devletin vatandaşlarını bekleyen risk, tehdit ve fırsatlara karşı kuvvetli sistemlerini oluşturacağız. Vatandaşların gereksinimlerini karşılamaktaysa, göreceksiniz Fazla faal bir modeli insanlarımıza kazandıracağız. Devletimizin gücünü, şahıslardan değil; adaletten, kurumlardan ve kurallardan almasını sağlayacağız. Şahıslar gelip süreksiz, kurumlar ve kurallar kalıcı. Size temel emanet etmemiz gereken sistem bu. Onun için yapmamız gerekeni Fazla yeterli biliyoruz.”

“DEVLET İDARESİNİN HER KADEMESİNİ HESAP VEREBİLİR HALE GETİRECEĞİZ”

“Devletimiz, esaslı bir geleneğe sahiptir. Her şeye Karşın devletimiz. Bu devleti bir bölümün, bir şahsın ya da partinin devleti olmaktan daima Bir arada çıkaracağız. Ülkeyi kararnamelerle yönetmeye nihayet vereceğiz. Cumhurbaşkanlığına bağlı siyasetler konseylerini derhal kapatacağız ve Özellikle onun kararıyla, onun iradesiyle akşamdan sabaha harekete geçen birtakım uygulamalar değil, bu heyetlerce ifa edilen işleri, ilgili bakanlıklara ve memleketimizin o kadim kurumlarına teslim edeceğiz. Devletimizi, her esaslı demokratik devlette olduğu üzere, hukuk kurallarıyla işler hale getireceğiz. Vatandaşların hepsinin kendisinin bir devleti olduğuna inandıran bir mekanizmayı hayata geçireceğiz. Devlet idaresinin her kademesini hesap verebilir hale getireceğiz. Zira size ilişkin bir sistemden bahsediyoruz. Nasıl ki belediyenin her karış toprağı, her lirası size aitse, devletimizin de her konusu, her geliri, her ortamı size aittir. Onun için hesap verebilirlik unsurunu en üst düzeye taşıyacağız.”

“DEVLETİ, BÜROKRASİYİ İŞİNİN EHLİ İNSANLARA BIRAKACAĞIZ”

“Bu iktidar, bir avuç insanın iktidarı değil, 86 milyon insanın iktidarı olacak. Devleti, bürokrasiyi, tekrar 86 milyon insanın evlatlarına, işinin ehli insanlara bırakacağız. Devlet idaresinde şahsa sadakate değil, işe ve kanunlara sadakat; ferdî ikbal peşinde koşmanın yerini de vatandaşa hizmet alacak. Devleti adil kılmak için şeffaflık olmazsa olmaz kural haline gelecek. Devleti şeffaf kılacağız. Devleti, bir avuç insanın gizli odalarında ya da bir ailenin ya da bir kabilenin devleti olmaktan çıkaracağız. Bürokrasiyi yine Meclis’e hesap vermek zorunda olduğu hale getireceğiz. Meclisi görüyorsunuz. Devlete hizmet eden bakanlar, gelip Meclis’te hesap vereceği bir ortam olması gerekirken, onu izleyen Saray’daki şahsa yaranmak ismine türlü hallere giren, bağıran, çağıran, tiyatrolar yapan insanlara dönüştü o Meclis’te hesap vermesi gereken bakanlar ve onun üzere yöneticiler. O bakımdan her kuruluş, bu manada hesap verecek.”

“HER Lahza KAPIMDA GEZEN ADALETSİZLİKLE UĞRAŞ EDİYORUM”

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin neden olduğu ferdî ve keyfi yönetimden en Çok ziyan gören eşitlik sistemimiz ve yargı kurumumuz oldu. Bu sürecin ziyanını gören beşerler var. Tanıyorum. Ben de onlardan birisi olmaya aday birisiyim. Her Lahza kapımda gezen ne yazık ki adaletsizlikle gayret ediyorum. 15 Mayıs’tan itibaren eşitlik sistemini de süratle toparlayacak, yargının yine Müstakil ve tarafsız olmasını sağlayacağız. Adaleti, devletin her işinde en temel temel haline getireceğiz. eşitlik yoksa gerisi boş. Gençlerin en Fazla sevdiğim tarafını burada söylemek istiyorum: ‘Hakkım neyse onu istiyorum Liderim. Ben, hakkımdan fazlasını istemiyorum. Diğerinin hakkını da Yemek istemiyorum. fakat hakkımı da yedirmek istemiyorum.’ İşte ‘Hak yemem lakin hakkımı da yedirmem’ anlayışı; bunu tesis edeceğiz. İktidara geldiğimiz birinci gün, Yargıç ve savcıların, kanunlardan ve vicdanlardan Öbür hiçbir makama tabi olmamasını temin edeceğiz. Bir siyasi görüşün savcısı yahut hakimi üzere davranan eşitlik mensuplarını asla güzel görmeyeceğiz.”

“ÖZGÜR MEDYA OLMADAN DEMOKRASİ OLMAZ”

“Özgür medya olmadan da demokrasi olmaz. hür medya değerli. Yani köşeye sıkıştırılmış ve ferdî çıkar ve çıkarları üzerinden devinim eden bir medya değil, halkın haber özgürlüğünü sağladığı için, devlet işlerinin şeffaf ve hesap verebilir bir biçimde yürütülmesi için Kural olduğunu biliyoruz. Mesleğini o denli yapan medya mensuplarının bu atmosferini sağlamak da görevimiz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Meclis’in fonksiyonunu ortadan kaldırırken, iktidar da medyanın ne yazık ki Aka bir kısmının denetimini ele aldı. Üstelik de devlet bankalarından alınan, birçok da ne yazık ki Geri ödenmeyen kredilerle, bu ülkenin sağlıklı diye Tanım edilen ve yıllar yılı yaşa sahip olan saygın medya kuruluşları, eşe, dosta bağlanır hale geldi. Eşi dostu da geçti, artık akrabaya kadar Amel geçti. Medyanın Denetim edilemeyen kısmı ise, ekonomik olarak baskı altında ya da yargı eliyle terbiye edilmek istenen bir hale dönüştü. Yine ittifak ismine ve Sayın Cumhurbaşkanımız, 13. Cumhurbaşkanımız ismine size kelam. 14 Mayıs’tan sonra, biz, medyayı da özgürleştireceğiz. Medyanın vatandaşlar ismine, devleti izleme ve denetleme misyonunu yapabilmesi için Müsait atmosferi sağlayacağız.”

“YENİ BİR MERKEZ-YEREL İSTİKRARI KURMAKLA YÜKÜMLÜYÜZ”

“Medeni bir rekabetin olmadığı siyasi rejimler, katiyen çürümeye mahkum rejimlerdir. Bu sebeple, Türkiye siyasetinin gerçek manasıyla çoğulcu olmasını sağlamak için her önlemi alacak, her ıslahatı süratle yapacağız. Şiddete başvurmayan ve teşvik etmeyen, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı yapmayan her fikir, örgüt ve partiyi legal göreceğiz. Toplumsal ve siyasal muhalefetin fitne fesat olarak görülmesine, ihanetle suçlanmasına bu memlekette nihayet vereceğiz. Bu, Fikir özgürlüğü sağlar ve insanların daha özgün fikirlerle Amel üretmesini sağlayan atmosferi gerçekleştirir. 14 Mayıs’tan sonra, üniter devlet anlayışından ayrılmadan, Mahallî idareleri Fazla daha aktif, Fazla daha kuvvetli ve Fazla daha demokratik kılacağız. Yeni bir merkez- Mahallî istikrarı kurmakla yükümlüyüz. Vatandaşların Lokal idarelerin kararlarına katılmasına ve alınan kararları denetlemesine İmkan sağlamalıyız.”

“BU SEÇİMDE, ÜLKEYİ KİMLERİN YÖNETECEĞİNE DEĞİL, ÜLKENİN NASIL YÖNETİLECEĞİNE KARAR VERECEKSİNİZ”

“14 Mayıs 2023 tarihi, Fazla Kıymetli bir tarih. Bu seçimde, bu ülkeyi kimlerin yöneteceğine değil, ülkenin nasıl yönetileceğine karar vereceksiniz. Bu Öbür bir seçim. O yüzden bu seçim, olağan bir seçim değildir. Bu bir rejim seçimidir. çok önemsemelisiniz. Beni burada dinleyen 20’li yaşlardaki genç arkadaşlarımın ömürlerinin kalan kısmını en aktif formda etkileyecek bir tercihin arifesindesiniz. Hepimizin bu seçimde Fazla Aka bir misyonu ve sorumluluğu var. Her birimiz Fazla çalışmalıyız. Kimseyi ayırıp kayırmadan, tanıdığımız, tanımadığımız herkesi sandığa taşımalısınız. Sürece bu türlü bakmalıyız. Şahısların gücü değil, toplumun gücünü yüceltmeliyiz. Zira, birkaç ay sonra Cumhuriyetimizi ilanının, o mükemmel başlangıcının yüzüncü Yıl dönümünü gururla kutlamak zorundayız. Onun hazırlığını yapmalıyız. Yine Özellikle Kurtuluş Savaşı’nın sürecine öncülük eden Türkiye Aka millet Meclisi’nin açılışının 103’üncü yılında, kurucu lidere layık formda devletimizi, demokratik seviyesi yüksek bir devlet tertibine kavuşturmakla yükümlüyüz. Bunu tekrar inşa etmeliyiz. Bu kaotik periyodu sona erdirmeliyiz. Liyakatsiz takımları daima Bir arada emekli etmeliyiz. Ülkede huzur ve ümit devrini daima Birlikte başlatmalıyız. Bu sürecin evrileceği periyodun en hoş tanımı, Yine bir genç kardeşimin ağzından döküldüğü üzere; ‘Her şey Fazla hoş olacak’ deyip yolumuzda yürümeliyiz.”

“21 YIL YÖNETİP VAATTE BULUNUYORSA, ONU SİLİN KAFANIZDAN”

İmamoğlu, konuşmasının akabinde gençlerden gelen kimi soruları yanıtladı. O sorulardan kimileri ve İmamoğlu’nun sorulara verdiği cevaplar şöyle oldu: 

–           AK Parti, geçtiğimiz hafta bir seçim beyannamesi yayınladı ve burada sizin de İBB’nin de Fazla Çok yaptığı çalışmalar vaat olarak verildi. Mesela, zelzele bölgesine ve afet bölgesine deniz hastanesi göndermek üzere. Siz, bu mevzu hakkında ne düşünüyorsunuz?

“21 Yıl bu ülkeyi yöneten bir anlayış, seçime bir ay kala vaatte bulunuyorsa, onu silin başınızdan. İstanbul Büyükşehir Belediye Lideri adayı olduğumda, birçok vaatle çıktım. En az on vadimizi, nihayet ikinci seçime gerçek, karşımdaki rakip Namzet vermek zorunda kaldık. Kreşleri küçümsediler; kreş vaadinde bulundular. ‘Kimin parasını kime veriyorsun’ dediler. Onlar da 0-4 ıslak ortası annelerin çocuklarıyla gezmesi için destekleyeceklerini söyledi. O bakımdan yöneten bir aklın -ben de ıslanayım ki imtiyaz olmasın- hala vaat veriyor durumda olduğunu gördüğünüz Lahza onu unutun. Ben, hiçbir vaadini dinlemedim bile. Tuhaf bir durum yaşıyoruz sevgili arkadaşlar. Yani işte tayyare gemisi, işte ne bileyim tank yahut şu, bu… Güya bir mucize yaratıyoruz. Bu bizim savunma endüstrimiz; olacak. Daha da güzelini yapabiliriz. Yapmalıyız da yapacağız da. Daha özgün davranacağız. Bir-iki Kurum üzerinden de değil, tahminen 103 Kurum üzerinden yapacağız. lakin bugün, hayata dönüştüren ve değiştiren gelişmeleri sağlayan, yenilikçi icatları görmek beni daha Fazla Mesut ederdi. Bu topraklarda doğmuş iki profesörün Kovid’e karşı bulduğu aşının dünyayı nasıl değiştirdiğini Almanya’da, yaşadık. Bizim insanımız. Hasebiyle ben, bugünkü siyasi propagandanın gençlerimizi aldatmayacağını düşünüyorum. En Fazla güvendiğim gençler. Niçin o denli söylüyorum? Yanlış anlamayın. Size yağ yakmıyorum. Şöyle bir ayrım var. Aşikâr bir ıslak kümesi, siyasi kavramları zihninde katılaşmış, esnekliği olmayan bir duruma evrilmiş durumda. ancak siz gençler, daha özgün bakıyor, davranıyorsunuz. O bakımdan sakın hani şunu yapmayın fakat: oy kullanın. Oyunuzun bir protesto materyali olmasına asla fırsat vermeyin. Gidin oyunuzu kullanın. Bu rejimi değiştirin. O bakımdan size Özellikle anlatıyorum bu problemleri. 21 yıldır yöneten bir akıl, bugün oraya gemi yollayacağını vesairesini söylüyorsa; yazıklar olsun. Ne diyeyim. Canlara içim yanıyor.”

17 YAŞINDAKİ ÖĞRENCİ: “BEN, ÜLKEMDE KALIP HOŞ ŞEYLER YAPMAK İSTİYORUM”

–           Mustafa Kemal Atatürk ve askerlerimizin kan dökerek, savaşarak kazandığı bu toprakları, ben kendi geleceğimi, kendi tabiri caizse menfaatimi düşünerek terk etmek, istemeyerek terk etmek istemiyorum. Ben, ülkemde kalıp hoş şeyler yapmak istiyorum. Bu bahis hakkında, daha on yedi yaşında olan bir insan olarak bu kadar Baş yoruyorum. Ne üzere bir Önlem alabiliriz? 

“Az Evvel söylediğim prensipler sağlandığında; yani adalet, demokrasi, özgürlükler, Tüm bunlar sağladığında, âlâ eğitim ve yargı sistemi sağlandığında, o Dilek ettiğiniz gelecekle ilgili ümitsizlik, umuda dönüşecek muhakkak. Benim zati en Fazla üzüldüğüm şey, işte ben de sizin yaşlarınızda, 1980’lerde bu ülkedeydim. Evet, zahmetler vardı. O vardı, lakin inanılmaz ümit vardı bizde birçok sıkıntıya karşın. Hakikaten farklı bir nesilsiniz. Bizden Fazla daha üretken, Fazla daha eşitlik yanlısı, eşitlikçilik yanlısı, insanı insan olduğu için seven ve kabul eden… Ön yargıları yok. Bu ön yargı kısmı değerli. Gençlerde bu yok. Bu kavramlarla varlığını, gücünü göstermek isteyen bu gençlerin, bu ülkede umutsuz olmasını ben kendime yediremiyorum. Zira bu ülke; nimetleriyle, varlıklarıyla dünyada en umutlu olunacak ülke. Ben dünyanın birçok ülkesini gördüm. Burası en umutlu olun ülke. O bakımdan bu sistemi değiştirdiğimiz andan itibaren, sizin ümitsizliğin yerini inanılmaz bir ümit alacak. çok net.”

OKULU KAPATILAN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİ: “1150 ODALI SARAY’I AÇAMAZ MIYDI MESELA”

–           Ben yurtta kalıyorum. Sarsıntıdan sonra üniversiteleri kapattılar. Bu karar birinci alındığında dedim ki ‘Herhalde vazgeçerler.’ Zira Fazla yanlış bir karardı. 1150 odalı Saray’ı açamaz mıydı örneğin diye sormak istiyorum? 

“Üniversite kapatılması ve online sisteme geçilmesinin şuurlu olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki bu, Kötü akıl ve Kötü niyet. ‘Allah aşkına, birisi bana mantıklı bir tarafını söylesin. Yani şu üniversiteler niye kapatıldı? Beşerler niye online’a mahkum edildi? Birisi bana bir mantıklı tarafını söyledi. Ben bulamadım’ dedim. Çığlık figan haftada bir-iki Kez bu işin davetini yaptım. ‘Lütfen açın’ lütfen açın.’ Kısmen açıldı diye Tanım yaptılar. O da ne olduğu muhakkak değil. Eğitimi bu kadar baltalayan bir süreci, memleket yaşamadı. Adalet, eğitim, iklim; o kadar anne konularımız Mevcut ki tahlile kavuşması gereken. çok işimiz Mevcut yani. çok işimiz var. Üniversitelerin özgünleşmesi, özgürleştirilmesi farklı sorunlar. Üniversitedeki hocalar ağzını açamıyor. Ağzını açamayan akademik bir takımın olduğu yerde üretim nasıl olacak? Orada icat, mucit nasıl ortaya çıkacak? O denli değil mi? Ben daima söylüyorum: Lütfen çocuklarınızın sesini kısmayın. Bırakın avaz avaz bağırsınlar, konuşsunlar. Çocuklarının sesini kısan, kesen, milletin geleceği, sesi kesik, sesi kısık bir millete dönüşür. O bakımdan sizin üniversite gençlerinin de bu manadaki eğitim imkanlarını kısırlaştıran ya da kesikleştiren ya da bir düşünceye, kısıntıya uğratan bir akıl, memleketini düşünmeyen, devletinin geleceğini düşünmeyen bir akıl. Dönüştüreceğiz bu işi.”

 

Kaynak: (BYZHA) ak Haber Ajansı